Covid-19’un iş yaşamında yarattığı fırtına etkisiyle birlikte, liderlerin ve İK yöneticilerinin pek çok süreci baştan tasarlamaları gereken bir dönemdeyiz. Pandemi, şirketlerin geleneksel operasyonel ve stratejik hedeflerini ciddi biçimde etkilerken bu süreçte öne çıkan yeni trendlerin etkisinin değerlendirilmesi, hızlı aksiyon gerektiren alanların belirlenmesi ve kriz kaynaklı hedef ve planların ne ölçüde değiştiğinin analizi daha da büyük önem kazanıyor. Bu süreçte, değişime hızla adapte olup çevik bir şekilde organizasyonlarını dönüştürebilen liderler, rekabette de şirketlerini öne çıkaracaklar. Bunları biz değil, Payneer Ödeme Kuruluşu’nun kurucu CEO’su Ergi Şener dile getiriyor. Şener’e göre, hayatı hızlı ileri alma düğmesine basıldı!
Röportaj: Bikem Ögünç
Covid-19 iş hayatında büyük bir değişim başlattı. Özellikle İnsan Kaynakları yöneticilerinin işleri daha zorlaştı. Neden diye soracak olursanız, basit bir yanıtla “İş yapış biçimleri değişti” diyebiliriz. Daha spesifik cevaplar içinse uzman yanıtları almak daha doğru. İşte bu yüzden sözü, Ergi Şener’e bıraktık.
Pandemi, özellikle iş dünyasında ciddi bir değişim yarattı. İlk olarak biraz bundan bahsedelim, dilerseniz. İK yöneticileri için pek çok sürecin yeniden tasarlandığı bir dönem oldu. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Covid-19 ile birlikte hayatın her alanında ciddi bir değişim ve dönüşüm gözlemliyoruz. Bu değişimin merkezinde teknoloji ve dijital servisler bulunuyor. Korona öncesi yıllardır devam etmekte olan pek çok tartışmanın ya da uygulamanın, karantina sürecinde birkaç haftada hayatımıza girdiğine tanıklık ettik. Temelde yıllarca sürecek olan değişimlere, haftalar içinde adapte olmaya başladık. Sanki zaman ilerlerken, birden “hızlı ileri alma” düğmesine basma gibi bir hamle oldu. Bu konuları hurriyet.com.tr’deki yazılarımda da dile getirmeye çalışıyorum. Koronavirüsün iş yaşamında yarattığı fırtına etkisi ile birlikte, liderlerin ve İK yöneticilerinin pek çok süreci baştan tasarlamaları gereken bir dönemdeyiz. Pandemi, şirketlerin geleneksel operasyonel ve stratejik hedeflerini ciddi biçimde etkilerken bu süreçte öne çıkan yeni trendlerin etkisinin değerlendirilmesi, hızlı aksiyon gerektiren alanların belirlenmesi ve kriz kaynaklı hedef ve planların ne ölçüde değiştiğinin analizi daha da önem kazanıyor. Bu süreçte, değişime hızla adapte olup, çevik bir şekilde organizasyonlarını dönüştürebilen liderler, rekabette de şirketlerini öne çıkaracaklar. Yaşadığımız değişim süreci, değişime hızlı adapte olabilen esnek kuruluşların, beklenmedik krizler doğrultusunda rotalarını daha hızlı düzeltebildiklerini de çarpıcı bir biçimde gösteriyor.
Bu süreçte kimler daha başarılı bir süreç geçirdi sizce ve bundan sonrası nasıl planlanmalı?
Tamamen fiziksel operasyonlara dayalı, geleneksel işletmelerin çoğu (oteller, restoranlar, perakendeciler, marketler, vb.) büyük krizlerle baş etmek durumundayken günlük hayatımıza kesintisiz devam etmemiz dijital teknolojiler sayesinde oluyor. Bu süreçte, yeni dünyaya hazır olanlar gerçek anlamda öne çıktı ve rekabette farkı açmaya devam ediyor. Zorunluluktan, panikle, günü kurtarmak adına gerçekleştirilen çalışmalardan ve uygulamalardan ziyade, değişimi doğru anlayıp, analiz edip, işletmelerinin gereksinimleri doğrultusunda uygulamaya koyanların başarılı olduğu bir dönemdeyiz. Bundan sonra da bu şekilde devam ediyor olacak.
Değişime hızlı adapte olan, sektörel birikimini, deneyimini gelişen teknolojilerle harmanlayarak kendilerini doğru konumlayanların hayatta kaldığı bir dönem içerisindeyiz. Trendleri doğru yorumlayıp etkilerini anlayıp, odak ve uygulama alanlarını doğru tasarlayan şirketler, sektörlerini dönüştürüyor ve geleceği tasarlıyor olacak. Dijital kanallara yatırım yapmayan, dijital dönüşümü özümsemeyen, hatta “makyaj dijitalleşme” olarak nitelendirdiğimiz şekilde, süreçlerin yeniden tasarımını yüzeysel olarak gerçekleştiren firmalar, ne yazık ki yıkım ile karşı karşıya kalacak. Hatta yıkım o kadar hızlı kendini gösterecek ki birtakım stratejiler sonradan, büyük yatırımlarla uygulansa bile, artık geç kalınmış olacak.
Günümüzün önemli trendlerinden omni-kanal yapısını kurgulamış ve işlerini bu strateji doğrultusunda yöneten şirketler, on-demand ekonominin gelişimini anlayıp, müşteri beklentileri açısından süreçlerinde geliştirme yapan firmalar, bu krizde büyük kazananlar oluyor.
Bu kapsamda, yeni döneme ilişkin altyapı, süreç ve inovasyon odağında planlama yapmanın önemini hep vurguluyorum. Covid-19, günlük yaşamın ve işlerin olabildiğince rutininde devam etmesi adına dijital hazırlığın ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Kurumlar, öncelikli olarak, uzaktan çalışmaya imkân sağlayacak ve çalışanların fiziksel ortamdaki verimliliklerini dijital ortamda arttırmalarını destekleyecek teknoloji yatırımını gerçekleştirmeliler. Altyapı sorunları veya yeterli hazırlığın olmaması, kurumlara ciddi tehditler oluşturabilir. Dijital ortamda çalışan deneyimini doğru kurgulamak, çalışanların ortam bağımsız çalışmalarını sürdürmelerini sağlamak, uzaktan çalışmanın ön koşulu olarak karşımıza çıkıyor. Dijital dönüşümde oldukça sık bahsettiğimiz, “süreçlerin dijitalleşmesi”ni de bu süreçte öncelikli olarak ele almak gerekiyor. İşin yeni dünyaya göre adapte edilmesi için tüm süreçlerin dijital araçlar göz önünde bulundurularak baştan tasarlanması önem arz eden bir konu. Son olarak da yeni dünyanın fırsatları ve getirilerinin, kurumların yetenekleri ve sahip oldukları veriler doğrultusunda değerlendirilerek, inovasyon alanlarının belirlenmesi, kurumların yeni mavi okyanusları keşfetmesi açısından önem arz ediyor.
Koronavirüs ile birlikte evden çalışma modeli trend oldu. Bununla birlikte teknolojik birtakım değişimler de söz konusu oldu elbette. Teknoloji nasıl gelişti?
Teknoloji olmasaydı, bu süreçte işlerimizi devam ettirmek ve iletişimimizi kesintisiz bir şekilde sürdürmek mümkün olmayacaktı. Yeni normal ile değer yargılarımız, yaşantımız, alışkanlıklarımız, ritüellerimizin yanında; iş süreçlerinde de temel değişimler gözlemleyeceğiz. Evden çalışmak, “yeni normal”in temelini oluşturan yapı taşlarının başında geliyor. Pandemi, insanlık tarihinde şimdiye kadar gerçekleşen en büyük “evden çalışma” deneyi ile devam etmekte. Korona sonrasında, insanlar bu süreçte öğrendikleri ve deneyimledikleri uzaktan çalışma kültürünü, “yeni normal”lerine taşıyor olacaklar.
Bununla birlikte, artık kesin olan eğitimin yeni normalinde de online eğitimler önemli bir yer alacak, ancak eğitim süreçlerinin tümünün online’a taşınmasını beklemek, tamamen “uzaktan çalışmaya geçeceğiz” gibi iddialı, çok da gerçekçi olmayan bir yaklaşım. Önümüzdeki dönemde, dijital teknolojilerin eğitime entegrasyonunun daha da hızlanacağı ve online eğitimin müfredatın ayrılmaz bir parçası olacağı da oldukça muhtemel.
Karantinada, evde kalmak zorunda olduğumuz dönem, her kesimden insanı video konferans uygulamaları ile tanıştırdı. Öyle ki, evden çalışırken, iş arkadaşlarımız ile iletişim sağlamaktan toplantılar gerçekleştirmeye, derslerimize devam etmeye, doğum günü, mezuniyet gibi özel günleri kutlamaktan berberlerimizden ya da kuaförlerimizden saçımızı düzeltmek için tüyolar almaya veya doktorlara, terapistlere danışmaya, “happyhour”lardan, sanat aktivitelerine webinar ve konferanslardan sanal yemek ve buluşmalara kadar hem işlerimizi, eğitimimizi devam ettirmek, hem de eğlenmek, izolasyondan sıyrılmak ve sosyalleşebilmek için video konferans uygulamaları oldukça önemli birer destekleyicimiz haline geldi. İlerleyen dönemlerde yaşantımıza, pandemi sürecinde kullanmak zorunda kaldığımız tüm uygulamaları taşımayacağız ancak belki de en çok kullanmaya devam edeceğimiz teknolojilerin başında video konferans uygulamaları gelecek.
Dijital içerik sağlayan video platformlarının da gerçek anlamda patlama göstermesi, insanların her zamankinden daha fazla etkileşime ihtiyaç duyduğu sosyal izolasyon sürecinde gerçekleşti. Nielsen tarafından yayınlanan bir rapora göre, “Evde Kal” kampanyaları tüketicilerin izlediği içerik miktarında neredeyse %60 oranında artışa yol açtı. Tüketici davranışlarındaki bu değişim, bundan sonrası için de bize önemli ipuçları veriyor: Bundan sonra da tüketiciler, izleyecekleri içeriklere herhangi bir cihazdan, istedikleri zaman, istedikleri yerde erişmek isteyecekler.
Uzun yıllar, nakit kullanımını kaldırmak üzere uygulamaya konulan dijital ödeme sistemleri ve temassız ödemeler, salgının etkisi ile ilk defa bu kadar geniş kitlelerce kabul görmüş oldu. Bu süreç, pek çok ülkenin stratejileri arasına giren “nakitsiz toplum” vizyonunun da önünü açmış oldu. Dijital kanallarda da hız ve kolaylığı tadan müşteriler, tek tuşla ödemeyi tercih etmeyi sürdürecekler. Sosyal ağlara da “buy botton” seçeneği (alışveriş butonu) eklenmesiyle, perakendeciler ürünlerini sosyal ağlardan tanıtırken aynı zamanda müşterilerinin satın alabilmesi için yeni bir kanal da sunacaklar.
Stadyumlar ilk defa bu kadar boş ve takımlar maçlarını taraftarlar olmadan oynamak durumunda kalsa da teknoloji ile yeni birtakım fırsatlar ortaya çıkarmak mümkün. Sanal gerçeklik (virtualreality-VR) teknolojisi, spor kulüpleri ve takımları için yeni gelir kanalları oluşturma amaçlı kullanılabilir. VR gözlükler ile taraftarlar evlerinde, takımlarının maçlarını, sanki teknik direktörün yanında ya da yedek kulübesinde izliyor gibi takip edebilecekler. VR ile oldukça farklı spor opsiyonları ya da oyun deneyimleri de evden gerçekleştirilebiliyor
Pek çok müze de sanatseverler için eserlerini müşterilerinin evlerine ulaştırıyor. Artık, evdeyken bile dünyanın en iyi müzelerine sanal turlarla ulaşma imkânınız var. Önde gelen tiyatrolar da örneğin Danimarka’daki Kraliyet Tiyatrosu gibi, performanslarını dijital olarak sunmaya başladı.
Teknoloji bakımından daha ne gibi yenilikler bizi bekliyor?
Bu süreç şunu oldukça çarpıcı bir şekilde ortaya çıkardı: “Dijital dünya gelişmeye devam edecek, teknoloji sürekli yanımızda olacak ve her sektörün dijitalleşmesi hızlanacak.” Covid-19 ile birlikte evimiz, ofisimiz haline geldi ve işler sanallaştı. Video konferans uygulamaları hayatımızın olmazsa olmazlarından biri haline geldi. Video konferans uygulamaları, pek çok servis ve uygulamanın da dijital olarak sağlanmasını destekleyerek, sanal devrimin en büyük destekleyicilerinden birine dönüştü. Video-konferans uygulamaları üzerinden pek çok servise evimizden erişim sağlayabileceğiz. Örneğin bir takım servis sağlayıcılar ya da teknisyenler, elektronik cihazların uzaktan bakım ve onarımını sunmaya başlayarak hem servis sürelerini kısaltacak hem de bulunulan konumdan hizmet almanın önünü açmış olacak. Spor salonlarına gidilemediği günlerde, kişisel spor koçları dijital olarak egzersiz hizmeti sunmaya başladılar.
Video konferans uygulamalarından sunulan servislerin artmasıyla birlikte, cihazlarımızda bu uygulamaları daha rahat kullanmak adına, dijital sanal asistanlara olan ihtiyaç da artış gösterecek. Önümüzdeki dönemde, dijital asistanların gerçekleştirebilecekleri görevlerde de değişiklikler olacak. Sanal asistanlar farklı kullanıcıların seslerini daha iyi tanıyarak, kullanıcılarına daha kişiselleştirilmiş deneyimler sunabilecek. Sanal asistanlara, açık platformlar sayesinde, pek çok alışkın olduğumuz servisin de entegre olacağını göreceğiz. Şimdiden bu asistanlar üzerinden Uber ya da taksi çağırılabilmekte, biten ürünlerin siparişleri verilebilmekte, restoran rezervasyonu yaptırılabilmekte ve uçak bileti satın alınabilmekte. Sanal asistanların uygulama alanları genişleme göstereceği gibi, akıllı asistanlar, akıllı ev/araba ya da tüketici elektroniği cihazları ile entegre bir biçimde çalışmaya da başlayacak.
Çağrı merkezlerinde de artık bir insan ile konuşmaktansa, “chatbot”lar üzerinden destek alacağız. Chatbot’lar son yıllarda, her türden işletme için müşteri hizmetlerini iyileştirmek adına öne çıkan bir kanal haline geldi. Artık yemek siparişiniz sırasında, web sitesi üzerinden yazıştığınız ve pizza siparişinize yönelik serzenişte bulunduğunuz müşteri temsilcisi bir insan değil, bir dijital asistan… İlerleyen dönemde, sohbetlerin öncekilerden çok daha gelişmiş ve insana oldukça yakın chatbot’lar tarafından gerçekleşmesini bekleyebilirsiniz. Doğal dil programlaması ile artık tüketiciler, tıpkı canlı biriyle sohbet eder gibi hizmet alabilecekler.
Bununla birlikte farklı sektörlerde fiziksel robotların da kullanımı artacak. Teslimatta, operasyonel süreçlerde, temizlik, servis süreçlerinde daha fazla fiziksel robot kullanımı gözlemleyeceğiz. Ev tipi sağlık teknolojilerine talep artacak. Dijital servislerin kullanımının artması ile birlikte, artan veri miktarı büyük oranda artış gösterecek. Teknoloji firmalarının faaliyet alanları ve ürün portföyleri, yeni kullanım alanlarına doğru esneyecek.
Yalnızca evden çalışanlar açısından değil de ofise geri dönenler bakımından da konuyu ele alırsak neler söylersiniz?
İşletmeler ve çalışanları evden çalışmanın, sadece “uygulanabilir” değil; aynı zamanda, bazı birimler açısından daha fazla üretkenlik sağlayacağını gördükten sonra, global ölçekte ofis kültürlerinde büyük bir değişim yaşanacak. Ofislerde daha az çalışan olmaya başlaması, ofisler için gereken çalışma alanını da azaltacak. Önümüzdeki dönemde, açık ofislerin ve paylaşımlı ofislerin de popülaritesi azalacak.
Önde gelen araştırma şirketlerinden Gartner’a göre çalışanların %48’i Covid-19 sonrası dönemde de uzaktan çalışmaya devam edecek. Benzer şekilde, McKinsey’nin gerçekleştirdiği araştırmaya göre, pandemi sonrası dönemde, kuruluşların işgücünün en az yarısı tamamen veya kısmen uzaktan çalışacak. Bununla birlikte, Silikon Vadisi’nin alanında önde gelen şirketlerinden Twitter ve Square, arzu eden çalışanların, bundan böyle temelli evden çalışabileceklerini açıklarken Google, sene sonuna kadar evden çalışmanın geçerli olacağını ve sonrası için uzaktan çalışılacak pozisyonları belirlediğini bildirdi.
Pandemi etkisini yitirdiğinde, uzaktan çalışma geçerliliğini sürdürüp, ofislere olan ilgi azalacaksa ve ofisler gerektiğinde ziyaret edilen ikincil çalışma alanlarına dönüşecekse, fiziksel ofislere olan yaklaşımın da değişim göstereceğini söylemek yanlış olmaz. Bundan böyle, pek çok kurumsal şirketin de isteğe bağlı çalışma alanlarını tercih edeceğini söyleyebiliriz. Ortak ofis kullanımları doğrultusunda, ofise giriş-çıkış sistemlerinin yönetimi, performans sistemlerinin yeniden düzenlenmesi ve konum doğrultusunda çok tercih edilen ofislerin kapasite kontrolünün gerçek zamanlı ve uzaktan gerçekleştirilmesi gibi mobil ve IoT bazlı sistemlerin de kurgulanması gerekiyor.
Değişen koşullar, ofis ortamlarında da değişiklikleri zorunlu hale getirmekte ve acil değişimleri planlamayı gerektirmekte. Bundan böyle, tüm çalışanların aynı anda ofiste olmalarını beklemek, pek gerçekçi olmayacak; belirli birimler evden çalışmaya devam ederken, bazı şirketler dönüşümlü evden çalışma uygulamasını devreye alıyor olacak. Ofislere tamamen dönmek zorunda olan çalışanlar ise sağlık odaklı ve bireysel çalışmayı destekleyecek ofis düzenlemeleri konusunda beklenti içerisinde olacak. Pandemi öncesi, oldukça popüler olan, herkesin birlikte çalıştığı büyük ofis ya da açık ofislere artık oldukça mesafeli yaklaşılıyor.
Perakende sektörü bazında bir değerlendirmeniz olur mu? Dijital dönüşüm adına neler yapılmalı?
Karantina döneminde, mağazaların belli bir süre kapanması, insanların uzunca bir süre evde kalmaları ve küresel tedarik zincirlerinde baş gösteren problemler nedeniyle, perakende sektörü ciddi sorunlar ile karşı karşıya kaldı. Daha önce, sektör açısından yenilik ya da “olursa olur, olmazsa olmaz” olarak nitelendirilen pek çok uygulama, bu dönemde hayati önem kazandı. Elektronik ticaretin birincil kanal haline gelmesi, dijital uygulamalara hızla adapte olunması, eve teslimat çözümlerinin devreye alınması ve temassız ödeme uygulamalarının teşvik edilmesi gibi…
Dijitalleşme, perakende açısından sadece yeni kanallardan ürünlerin siparişi olarak değil, aynı zamanda mağazalarda sosyal mesafeyi korumaya ve güvenli alışverişi sağlamaya yönelik olarak da öne çıkıyor. Özellikle yoğunluğun fazla olduğu marketler, kamera ya da sensörlerin desteğiyle mağazalarındaki müşteri sayısını, yoğunluğunu anlık takip ederek, müşterilerinin sağlığını korumak için gerekli aksiyonları alıyor. Örneğin belirli sayıda müşteriye ulaşıldığında kapıların kapatılarak, daha fazla müşterinin içeriye alınmadığı, kasalarda veya meyve sebze reyonu gibi, diğer alanlara kıyasla daha fazla zaman harcanan bölümlerde ideal sosyal mesafenin hesaplanarak müşterilerin gerektiğinde uyarıldığı sistemler kullanılmaya başlandı. Yine yapay zekadan yararlanılarak, müşterilerin marketlere maskesiz girdiği durumlar da tespit edilebiliyor.
Mağaza içi IoT çözümleri yardımıyla müşterilerin en çok tercih ettiği güzergahlardan ve en çok zaman geçirdiği noktalardan yola çıkarak, sosyal mesafeyi destekleyecek şekilde mağaza tasarımına yönelik düzenlemeler de gerçekleştirilmeli. Aynı şekilde, zincir mağazalar açısından mağazaların karşılaştırılması ve konuma göre performans analizleri çıkarılması da mümkün olmakta. Perakendeciler ayrıca en optimum çalışan sayısı ile müşterilerine en verimli servisi sağlamak için de IoT ve yapay zekâ odaklı analitik çözümlerden yararlanabilecek. Yine benzer çözümlerle mağazaların açılış ve kapanış saatlerinin kontrolü ya da personelin müşteri ile etkileşim analizleri de raporlanabilecek.
Müşteri verilerinin doğru analiz edilmesi ve büyük veri tabanlı öngörü analizleri, müşterilerin değişen talep ve alışkanlıklarını ve bunların nedenlerini anlamayı, stok optimizasyonunu ve performans/müşteri yönetimi için daha doğru kararlar alınmasını da sağlamakta. Bu doğrultuda, perakendenin yeni normalinde veriden yararlanmak çok daha önemli hale geliyor. Hatta tematik günlerin, tatil zamanlarının ziyaret sıklığına etkisinden, hava durumundan, değişen müşteri tercihlerinden ve ekonomik parametrelerden yararlanarak indirimleri, kampanyaları ve mağaza açılış/kapanış saatlerini dinamik olarak anlık belirlemek de mümkün olabilecek.
Evde kaldığımız dönemde özellikle marketler eve servis konusunda farklı çözümler geliştirdiler ancak hazırlıksız yakalanıldığı da bir gerçekti. Teknolojiden bu noktada daha efektif olarak nasıl faydalanılmalı?
Her ne kadar mağaza içi dijital uygulamalar, müşterilerin sağlığını korumak adına hızla devreye alınsa da karantinanın marketler adına sebep olduğu en büyük değişim, e-ticarete yönelik ön yargıları yıkması ve dijital kanalları bundan sonra öncelikli hale getirecek ivmeyi kazandırması oldu.
Market alışverişi açısından e-ticaret, yıllardır belli bir oranda artış göstermekle birlikte, beklentilerin oldukça uzağındaydı. Karantina dönemi, e-ticaretin, evdeki müşterilerin beklentilerini karşılamak adına oldukça verimli bir kanal olduğunu gösterdi. Bu süreç, dijital kanalları zorunlu olarak birincil kanal haline getirince, e-ticaretten ya da mobil siparişten şu ana kadar hiç yararlanmayan kitlelerin de bu uygulamaları denemesinin önünü açtı. Özellikle önceki dönemlerde bu kanalları kullanmaya çekinen üst yaş grubu kullanıcılardan belli bir oranını, bu kanalların kalıcı müşterisi haline getirme potansiyeli doğdu.
Diğer yandan, çoğu perakendeci kâğıt üzerinde e-ticaret stratejilerinin hazır olduğunu düşünürken gerçek hayatta, bu kadar zorlu şartlar altında, tamamen dijital odaklı çalışmak durumunda kalınca, pek çok açıdan sınıfta kaldıklarını gözlemlediler. Müşteri deneyimlerini doğru kurgulamayan, uçtan uca tüm süreçleri göz önünde bulundurmayan, kısacası “daha zaman var” düşüncesinde olan işletmeler, acı gerçekle yüzleşmek durumunda kaldı. Bu şirketler, bırakın rekabete devam edebilmeyi; operasyonlarını sürdürmede bile başarılı olamadıkları gerçeğiyle karşılaştılar.
Bu dönem, Covid-19 nedeniyle bir bakıma mecburiyetten, dijital teknolojilerle tanışan ve bunun için de hızlı seçimler yapmak zorunda kalan şirketler açısından da dikkatli olunması gereken bir süreç. Zaten evde uzun süre kalmaktan dolayı psikolojileri iyi durumda olmayan müşterilere, hiç beklemedikleri, “kötü” sürprizler yaşatan firmaların, daha da büyük sorunlarla karşılaşacakları aşikâr. Koronavirüs sürecinde, e-ticaret kapsamında benim de bizzat karşılaştığım ve çevremden de benzer şikayetleri duyduğum sorunların bir kısmı şöyle: Hatalı ya da eksik ürün teslimatı, teslimatta yaşanan gecikmeler, ödeme iadesinde yaşanan problemler, ürünlerin siparişten çok uzun süre sonra teslim edilmesi ve bekleme sürecinde alışveriş listenin güncellenememesi…
Perakendenin yeni normalinde hem fiziksel mağazalarda hem de yeni kanallarda alışveriş deneyimini basitleştirecek dijital uygulamalar devreye alınmaya devam edilecek. Bunlardan biri, teslimatta sorun yaşayan ya da uzun süre beklemek istemeyen müşterilere yönelik, evden siparişlerini online kanallar üzerinden gerçekleştirdikleri ve ürünlerini, tercih ettikleri fiziksel mağazadan, belirledikleri zamanda aldıkları “Tıkla & Al” (Click&Collect) uygulaması. Bu uygulama, mağazalar açısından hem stok sorunlarının hem de mağazalarda trafiğin artmasından dolayı oluşabilecek problemlerin önüne geçmekte. Stok sorunu yaşayan mağazaların bir bölümü ise müşterilerini boş göndermemek adına mağazada sipariş alıp, eve direkt teslimat uygulamalarını devreye alıyor.
Bu süreç, kasaya uğramaya gerek kalmadan, müşterinin ödeme sürecini kendisinin gerçekleştireceği, temassız alışveriş uygulamalarını da hızlandırdı. “Self check-out”ların artmasından, alışveriş arabalarına entegre edilen barkod okuyucu ile kasasız alışveriş süreçlerine ya da en uç nokta “Amazon Go” tarzı uygulamalara kadar teknoloji yatırımlarındaki artış, devam edecek.
2021’de sizce bizleri neler bekliyor? Ofis ve ev dengesi açısından nasıl bir yapılanma göreceğiz?
Pandemi sonrasında, evden daha fazla çalışıyor olacağız. İyimser tahminlerde öne çıkan konuların başında, evden çalışmanın oldukça verimli olduğu, şu ana kadar pek çok firmanın evden çalışma konusunda geç kaldığı, işlerimize giderken trafikte harcanan zaman, ofislerde çalışma süresini verimsizleştiren toplantılar düşünüldüğünde evden çalışmanın teşvik edilmesi yer almakta.
Ben açıkçası bu tarz radikal değişikliklere ya da keskin stratejik hamlelere daha dikkatli yaklaşılmasından yanayım. Ben de Covid-19 sonrasında, evden çalışmada artış olacağına inanıyorum ancak evden çalışmanın belirli bir sistematiğe bağlanmasının zaman alacağını ve evden çalışma sürelerinin belirli periyotlarda artış göstereceğini düşünüyorum. Yapılan çalışmalar ayrıca aynı ortamda birlikte çalışan ekiplerin, sanal takımlara kıyasla sorunları daha hızlı çözme eğilimde olduğunu ve ekip uyumu açısından da uzaktan çalışmada sorunların daha fazla ortaya çıktığını göstermekte.
Uzaktan çalışmanın artacağı ve bu tarz fiziksel tartışma ortamlarının azalacağı yeni normal sürecinde, özellikle inovasyon süreçlerini, “workshop”ları ve beyin fırtınalarını nasıl online ortama taşıyabileceğimizi de düşünmek gerekiyor.
Peki, evden çalışma dönemine geçiş evresinde başka nelere dikkat etmemiz gerekiyor?
Evlerimizin öncelikle evden verimli bir şekilde çalışmak için uyumlu hale getirilmesi gerekecek. Buna yönelik olarak öncelikle gerekli olan, internet ve teknik altyapıyı sağlamamız gerekiyor. Akabinde, evimizde uzaktan gerçekleştireceğimiz görüşme ve toplantılar için alanlar oluşturmamız ve yeni ev-ofis alanlarımızda da gerekli teknik ekipmanları bulundurmamız gerekiyor (laptop, tablet, kamera, monitor, kulaklık, şarj üniteleri, prizler gibi). Bu süreçte, evimizde kullanacağımız teknolojik gereçler ve ekipmanlara yönelik yapılan harcamaların artacağını tahmin etmek çok güç değil.
Evlerimizden daha fazla çalışmaya başlayarak, evlerimizde geçirdiğimiz zamanı arttırdığımızdan dolayı, evlerimizin konumları da önem kazanıyor olacak. Pandemi süreci öncesinde de pek çok beyaz yakalı, ofislerinden ziyade toplantılarını kafe ya da restoranlarda gerçekleştirmekteydi. Evden çalışma sürecinde de bu tarz mekanların tercih edilmesi devam edecek. Bu nedenle sosyal mekanlara yakınlık, ev seçimlerinde etkili olmaya başlayacak.
Ergi Şener Kimdir?
2005 yılında, Sabancı Üniversitesi Mikro Elektronik Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra, aynı üniversitede Bilgisayar Mühendisliği ve Yönetim alanında Sanayi Liderleri çift yüksek lisans programını tamamladı. Halen işletme alanında doktora eğitimime devam ediyor. Yüksek lisans eğitimi sırasında, Sabancı Üniversitesi’nin Yatırım Fonu, Inovent A.Ş. destekli NTT şirketinin kurucu ve yönetici ortağı olarak iş hayatına adım attı. Bu şirketin başarılı “exit”i sonrasında, 2009-2014 yılları arasında sırasıyla Garanti Ödeme Sistemleri, Turkcell, ve MasterCard bünyesinde çalışmalarını sürdürdü. Kurumsal çalışma dönemimde genel olarak dijital ödeme sistemlerinin ve bu alanda yeni dijital servislerin hayata geçirilmesi üzerinde çalıştı. 2014 yılından itibaren Fintech, IoT (Internet of Things- Nesnelerin İnterneti) ve yapay zekâ odağında farklı start-up’ların kuruluşunda ve yönetiminde yer aldı. Bu şirketlerin bir bölümü halen faaliyetlerine devam ettiği gibi, bir kısmının başarılı “exit”leri oldu. Aynı zamanda, iki yıl Hollanda merkezli bir kuluçka merkezinin yönetici ortaklığını gerçekleştirdi. Şu anda Payneer Ödeme Kuruluşu’nun kurucu CEO’su. Aynı zamanda, Sabancı Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi’nde dersler veriyor ve öncü haber sitesi hurriyet.com.tr’de yazarlık yapıyor. Girişimcilik odağında edindiği tecrübeyi de hem belirli kuluçka merkezlerinde mentör olarak, hem de öne çıkan start-up’lara melek yatırımcı olarak aktarmaya çalışıyor.