Türkiye’de en başarılı 50 kadın CEO arasında yer alan Şölen CEO’su Elif Çoban’a göre başarılı olmak için bulunduğunuz her pozisyonda kendinizi güncel tutmanız ve mücadele etmeniz gerekiyor. Günümüz dünyasında teknolojinin iş gücüne kattığı değerle birlikte artık çalışanları ayırt edici özelliğin fiziksel güç değil fikirler olduğunu da belirten Elif Çoban, “Biz kadın ve erkeklerin iş konusunda eşit olduğunu düşünüyor, eşitlikçi bir anlayışı esas alıyoruz” diye konuşuyor.
Röportaj: Bikem Ögünç
Son zamanlarda yatırımlarıyla ve markalaşma çalışmalarıyla dikkat çeken Türkiye’nin önemli yerel markalarından biri olan Şölen’in CEO’su, Türkiye’nin en başarılı 50 kadın Ceo’su arasında da yer alan ve başarılı çalışmalarını sürdüren Elif Çoban. 7 kardeşten oluşan geniş bir ailenin mensubu olan Elif Çoban, ilk, orta ve lise eğitimimi Gaziantep’te tamamladıktan sonra yükseköğrenimimi ODTÜ Ekonomi bölümünde tamamlamış. Ardından Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde yarı zamanlı asistanlık yapıp, eş zamanlı olarak Ekonomi yüksek lisansını bitirmiş. Kariyerinin başında farklı şirketlerde birçok görevde çalışan, daha sonra aile üyelerinin kurduğu Şölen’in ihracat bölümündeki potansiyelini de değerlendirme öngörüsüyle Şölen bünyesinde İhracat Müdürü olarak göreve başlayan Elif Çoban, 2010 yılında aile üyelerinin ortak kararıyla icra kurulunun başına getirilmiş. İş dünyasının önemli kadın yöneticileri arasında yer alan Elif Çoban ile çalışmalarını, günümüz teknolojisini ve daha pek çok konuyu konuştuk.
İş dünyasında yönetici koltuğunda bir kadın olarak neleri değiştirdiğinizi düşünüyorsunuz?
CEO olduktan sonra elbette hem aileme hem çalışanlarımıza hem de iş ortaklarımıza karşı büyük bir sorumluluk üstlendim. Şölen yönetimi yani aile üyelerimiz bana bu sorumluluğu ispatlanmış başarılar, bitirdiğim projeler, şirkete olan katkım ama daha da önemlisi katkılarımın gelecekte de sürekli olabileceğine inandığı için verdi. Bulunduğunuz her pozisyonda başarılı olmak için çok çalışmanız, kendinizi güncel tutmanız, yeniliklere açık olmanız ve ileriye dönük doğru kararlar verebilmeniz için daha fazla mücadele etmeniz gerekiyor. Aslında benim bir kadın olarak yönetici koltuğuna gelirken değiştirdiğim en önemli şey algı oldu. Toplumsal cinsiyet eşitliği anlamında şirket adına önemli bir yol kat ettiğimizi, bunun öncü fikrinin de benim yönetici pozisyonuna gelmem olduğuna inanıyorum. Ayrıca Anadolu’dan gelen geleneksel bir ailenin dönüşümünü ve kendi içindeki vizyoner, modern görüş yapısını öne çıkartmış olduğunu gördük. Bu da bizim algıda yarattığımız bir diğer değişim.
Kadın istihdamı konusunda neler yapıyorsunuz?
Her şirkette artık dijital dönüşüm en önemli gündem maddelerinden biri. Gün be gün yaşanan bu değişimle birlikte iş yapış biçimlerinde de değişimler yaşanıyor. Teknolojinin iş gücüne kattığı değerle birlikte artık çalışanları ayırt edici özellik fiziksel güçten öte fikirler ve işe katılan değer oluyor. Biz kadın ve erkeklerin iş konusunda eşit olduğunu düşünüyor, eşitlikçi bir anlayışı esas alıyoruz. Pozisyonlara yaptığımız yerleştirmelerde baz aldığımız nokta yetkinlikler oluyor. Fikirlerin öne çıktığı bu dijital dönüşüm yolculuğunda her iki cinsiyetten adayların farklı yetkinlikleri olabiliyor. Kadınlar titiz, detaylara eğilen çalışma biçimlerinin yanı sıra yüksek duygusal zekâları ve sezgileriyle ön plana çıkıyor.
Ayrıca Türkiye’de iş dünyasında kadınların iş gücüne katılımı konusunda geçmişe göre daha eşitlikçi bir noktaya doğru ilerlediğimizi düşünüyorum. Türkiye’de kadın yönetici sayısı git gide artıyor, engeller azalıyor. Anadolu’daki şirketlere baktığımda da kadınların hem kendi istekleriyle hem de aileleri tarafından teşvik edilerek daha ön plana çıktıklarını gördükçe çok mutlu oluyorum.
İş yaşamındaki başarınızın ardında neler olduğunu söyleyebilirsiniz?
Öncelikle aile çok önemli bir yere sahip. Aileden gelen etik, ticari ahlak, tutku ve değerler çalışma hayatında insana çok büyük bir değer katıyor. Ayrıca çalışan ve kadının iş hayatındaki yerini destekleyen bir aileden geldiğim için de çok şanslıyım. Ben, tutku ile emek harcanarak yapılan her işte başarılı olunacağına ve bu emeğin karşılığının maddi ve manevi olarak mutlaka alınacağına yürekten inanıyorum. Seçtiğiniz alanda yetkinliğe ulaşmak için genç yaşlardan itibaren tecrübe kazanmak üzere çalışmalar yapmak, bu deneyimleri işinize aktarmak, her gün üzerine yeni bir şeyler katmak, öğrenmeye ve yeniliğe açık olmak sizi başarıya ulaştırıyor.
Türkiye’de en başarılı 50 Kadın CEO arasında yer alıyorsunuz. Değişen dünyada başarılı bir lider olmanın kriterleri nelerdir sizce?
Bana göre iyi bir liderin en önemli özelliklerinin başında sonuç odaklı ve hızlı olması geliyor. Rekabetin yoğun olduğu bir dönemde bu vasıfların bir lideri ayrıştırıcı özellikleri arasında olduğunu düşünüyorum. Kolay kolay pes etmeyen, motivasyonu bozulmayan, gerekirse hedefe gideceği yolu değiştiren ancak gitmekten asla vazgeçemeyen bir karaktere sahip olmalı. Kısacası uzun koşu maratoncusu olmalı. Akıl ve gönül gözü açık olan lider aynı zamanda analitik olmalı, aklını ve sezgilerini kullanarak attığı her adımın artı ve eksilerini hesaplayabilmeli, bütünü görebilmeli. Vizyoner olması, zamanın ötesinde düşünebilmesi, çalıştığı kişilere ilham vermesi, mentorluk yapması, gerektiğinde de mentorluk alması benim lider anlayışımda önemli yer tutuyor. Çalışma biçiminde ortak akla olan inançla ilerlemesi, geçmişten çıkarttığı derslerle geleceğe odaklanarak yürümesi gerekiyor.
Şölen son olarak Gaziantep’te Endüstri 4.0’ın gerekliliklerine göre tasarlanan 120 bin metrekare büyüklüğündeki fabrikasına, 5 senede toplam 600 milyon TL’ye yakın yatırım yaptı. 62 üretim hattı bulunan bu tesisle birlikte grubun kapasitesi günlük 800 tona ulaştı. Endüstri 4.0 konusunda neler söyleyeceksiniz ve markanızda nasıl bir dijital dönüşüm süreci geçiriyorsunuz?
Sahip olduğu ileri teknoloji bakımından dünyanın ilk üç tesisi arasında yer alan Gaziantep Fabrikası, dış ticaretten kazandığını yine bu topraklara yatırmayı görev bilen Şölen’in Türkiye ekonomisine ve sektörüne kazandırdığı büyük bir değerdir. Bugün 250 milyon Dolara ulaşan yatırımımızın büyük bir bölümü teçhizat ve teknolojiye harcandı. Sonuç olarak yüksek teknolojisiyle dünyanın en iddialı tesislerinden birini yarattık. Akıllı depo, yapay zeka için hatlarla robotların yer aldığı, çok gelişmiş bir otomasyon sistemiyle çalışan yeni tesisimiz, Avrupa’nın en gelişmiş üç tesisinden biri konumunda. Sahip olduğumuz ileri teknoloji, inovatif bakış açısıyla aynı anda milyonlarca ürünü, aynı lezzet ve güvenlikte üreterek çikolata severlere ulaştırmayı başarıyoruz. Şölen bu önemli yatırımıyla katma değer yaratarak, mevcut ürünleri ve hayata geçireceği yeni ürünleriyle markalaşarak global ligde büyüme hedefine koşuyor. Güçlü yatırımlarla uluslararası rekabette gücümüzü daha da arttırıyoruz. Hedefimiz bu yatırımdan aldığımız güçle önümüzdeki dönemde küresel marka olmaktır. Dünyanın dört bir yanına ürünlerini ihraç eden global bir firma olarak, biz de geleceğin teknolojilerine yatırım yapmak zorundayız. Böylece girmeyi başardığımız pazarlardaki yerimizi güçlendirmeyi ve yeni pazarlarda da rekabette öne çıkabilmeyi hedefliyoruz. Bütün bunlar ancak mükemmel bir üretim ile gerçekleşiyor. Lezzetli ve güvenilir ürünler, sadece makine yatırımıyla elde edilmiyor, inovasyona da yatırım yapmak gerekiyor. Rekabetin yoğun olduğu bir pazarda ancak yenilikçi ürünlerle avantaj sağlayabiliyorsunuz. İnovasyonun olmazsa olmaz koşulu ise yeni teknolojiler… Biz de kazandığımız her kuruşu teknolojiye yatırıyoruz.
Bir röportajınızda Türkiye’nin pazarlama konusunda alacağı çok yol olduğunu söylediniz. Bunu biraz açar mısınız? Örneğin nöromarketing konusundaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?
Şölen kurulduğu günden bu yana yenilikçi bir marka olarak çalışmalarını sürdürdü. Pazarlama alanında da her zaman fark yaratan işlere imza attık. Sadece günü yakalayan değil, yüzünü geleceğe dönen bir stratejiyle ilerlemek, pazarlama anlamında bir adım öne geçmenizi sağlıyor. Biz her zaman tüketicilerimizin isteklerini, ihtiyaçlarını belirleyip, çok iyi anlayıp ilerlemeyi tercih ediyoruz. Örneğin, Biscolata bizim için çok önemli bir mihenk taşı. Çizgisi çok cesur olmasına rağmen bu cesaret markaya güç katmaya devam ediyor. Bir diğer güçlü işimiz ise çocuk ürünleri kategorisindeki markamız Ozmo. Ozmo, ürün çeşitliliğiyle, yarattığı dünyayla bugün 18 yaşında. Nöromarketing konusuna gelince, ben bu konunun tabi ki uzmanı değilim, fakat daha iyi pazarlama yapmak isteyen herkesin insan zihninin nasıl çalıştığını, iklimin karar mekanizmaları üzerindeki etkilerini, kısacası toplum psikolojisini ve sosyolojisini ve insanın doğasını anlaması gerektiğini düşünüyorum
Biscolata reklamları Türkiye’de nadir görülen bir strateji uyguladı ve reklamda erkeği özne konumuna taşıdı. Toplumsal cinsiyetçilik bakımından ele alırsak nasıl bir algı yaratıldı diyebiliriz ya da bir algı kırılması yaşandığını söyleyebilir miyiz?
2009’da pazarı sunduğumuz Biscolata, Şölen’in farklı olanı sunma ve yenilikçilik yeteneğini tam olarak ortaya koyduğu markalardan biridir. Bu markamızla yola çıkarken hedefimiz, gerçek çikolatalı tatları modern ve alışılmışın dışında yenilikçi ürün formatlarıyla tüketiciye sunmaktı. Çikolata ve çikolatalı ürünler, ağırlıklı olarak kadınlar tarafından tüketildiği için ana hedef kitlemizi kadınlar olarak belirledik. . İlk çıkışta güçlü, iddialı ve aynı zamanda hedef kitleyle duygusal bağ kuracak bir kampanya hedefledik. Amacımız kadınları el üstünde tuttuğumuzu, onlara hak ettikleri değeri hatırlatmaktı. Ancak bunu hiç yapılmamış bir tarzda yapmak istiyorduk. Yapılan araştırmalarda kadınların çikolata yediğinde sadece kendilerinin bildiği, mutlu olduğu, hayal edebilecekleri kadar güzel yerlere gitmek istediklerini gösteriyordu. Biscolata’nın kadınlara gerçekten istediği dünyayı verebileceği bir tema üzerine yoğunlaştık. Kampanya fikri bu doğrultuda gelişti. Marka sadece kadınların değil, çok geniş bir kitlenin çok beğendiği, ürünlerini gerçekten severek tükettiği bir başarı kazandı.
Yine bir röportajınızda “Çikolatanın Apple’ı olmak istiyoruz” dediniz. Bu bakımdan nasıl bir yol aldınız, stratejileriniz nelerdir?
Bugüne kadar yurtiçinde ve dünya pazarlarında elde ettiğimiz başarıyı, kalite, yenilikçilik, inovasyon ve teknoloji odaklı bakış açımıza, marka yaratmak için büyük bir motivasyonla çalışan Ar-Ge yapılanmamıza borçluyuz. Yerel ve global rekabette bizi ayrıştıran ve başarıya taşıyan öncelikli husus yenilikçi ürünlerle farklılaşma stratejimizdir. Bunun için öncelikle ileri teknolojiye yatırım yapıyoruz. Her aşamasında el değmeden, teknolojinin son harikası robotlarla üretim yapılan ve bu özellikleriyle Endüstri 4.0’ın öncüsü olan “Türkiye’nin Çikolata Fabrikası”nı Gaziantep’te devreye sokmamızın nedeni de budur. Kurulduğumuz günden bu yana daima katma değerli ürünler ve marka yaratma ilkesiyle çalışıyoruz. Milango gibi ilk tasarım çikolatayı, Biscolata gibi pazarlama stratejisiyle ön plana çıkan ürünlerimizi, Ozmo gibi ilk çocuk kategorisini biz tasarladık. Ar-Ge gücümüzle ve yenilikçi vizyonumuzla başardık ve bu başarılarımızı sürdüreceğiz. Dünyada alanındaki en iyi üç tesisten biri olan Gaziantep tesisimizde, 2000 metrekarelik alanda Ar-Ge merkezimizi açtık. Bu Ar-Ge merkezinde katma değer yaratmaya yönelik yenilikçi projeler oluşturuyor, patent ya da faydalı model sayısını artırmaya çalışıyoruz, üniversitelerle iş birliği yapıyoruz. Kendi sektörümüzde Ar-Ge’ye en fazla kaynak ayıran firmalardan biriyiz. Ar-Ge merkezimizin üzerinde en çok çalıştığı konu, kendi markalarına özgün, patentli ürünler geliştirmek. Şölen’in bugüne kadar 19 adet patent başvurusu bulunuyor. 2 ayrı faydalı model başvurusu var. Toplam 74 endüstriyel tasarım tescili bulunuyor. Başarılı olmak için tüketici ihtiyaçlarına karşılık veren, fark yaratan ürün tasarlamak çok önemli. Biz bu sayede Avrupa fiyatları üzerinde ürün fiyatıyla dünyanın birçok ülkesine ihracat yapabiliyoruz. Şölen’in önümüzdeki dönemde hedefi, küresel marka olmak ve mevcut pazarlarda derinlemesine büyümektir. Apple’ı bu anlamda hem pazarlama hem de ürün inovasyonu olarak rol model olarak belirttiğimi ifade etmek isterim.