Dijital dönüşüm bakımından Türkiye’nin kanaat önderleri arasında yer alan Halil Aksu, “Dijitopya” ismini verdiği kitabını “bir yolculuk rehberi” olarak tanımlıyor ve şöyle anlatıyor: “Sürekli başucunuzda bulunduracağınız ve dünyanın dijitalleşme sürecinde birey olarak, departman olarak, şirket olarak, sektör olarak, hatta millet ve ülke olarak yolunuzu bulmak için, kaybolmamak için, dijital dünyanın güzel ve faydalı olması için başvurulacak bir kaynak”.
Biz de Aksu’yla geleceği, dijitalleşmeyi, yapay zekayı ve yapay zekaya pazarlamayı konuştuk.
Röportaj: Bikem Ögünç
Halil Aksu, Türkiye Yapay Zekâ İnisiyatifi’nin fikir babası ve kurucusu. “Türkiye’de yapay zekâ farkındalığını arttırmak, ekosistemi geliştirmek için çalışıyoruz” diyen Halil Aksu, üniversite ve liselerde konuşmalar yapıyor, önemli zirve ve konferanslarda sunumlar gerçekleştiriyor. Aksu’nun beş tane de yayımlanmış kitabı var. Özellikle gelecek senaryoları ve dijital dönüşüm alanlarında Türkiye’nin kanaat önderleri arasında sayılan Halil Aksu ile hem Dijitopya kitabı hem de yapay zekâ üzerine konuştuk.
Dijitopya kitabınızdan bahsedelim ilk olarak…
Gelecek ütopik mi distopik mi bilemem, ama dijital olacağı kesin. Buna dayanarak bir arkadaşımla birlikte kitabıma ‘Dijitopya’ ismini vermeye karar verdik. Dijitopya, bir yolculuk rehberi aslında. Sürekli başucunuzda bulunduracağınız ve dünyanın dijitalleşme sürecinde birey olarak, departman olarak, şirket olarak, sektör olarak, hatta millet ve ülke olarak yolunuzu bulmak için, kaybolmamak için, dijital dünyanın güzel ve faydalı olması için başvuracağınız bir kaynak eser olarak kaleme alındı. Tabii ki dijital çağa uygun olarak e-kitap hali de var. Ayrıca dijitopya.com web sitesi ile içeriği sürekli güncel tutup, anket, araçlar, ilave kaynaklar paylaşmaya da devam ediyoruz.
Kitapta “Dijitopya, dijital geleceğimizdir” diyor ve bunun daha başlangıç olduğunu vurguluyorsunuz. Daha neler göreceğiz?
Tümüyle dijitalleşen bir ekonomi, toplum yapısı ve dünya düzenine doğru gidiyoruz. Elbette yiyeceğimiz, içeceğimiz, giyeceğimiz, oturacağımız, süreceğimiz eşyalar fiziki kalmaya devam edecek. Ama kitap, müzik, film, oyun, sosyal temaslar, teşhis, tahlil gibi pek çok unsur, tümüyle dijitalleşiyor. Dijitalleşemeyecek unsurların da üretimi kayıt altına alınıyor, hatta dijital ikizleri yapılıyor, dijital ortamda optimize ediliyor, geliştiriliyor, müşteri deneyimi iyileştiriliyor. Pokemon Go oyununu hatırlayın! Gerçek dünya üzerinde Poke Stop’lar, sanal Pikaçu’lar vardı. Second Life gibi sanal bir platformda pek çok yeni dijital dünya kuruluyor. Oyun dünyası kendi başına pek çok paralel evren içeriyor. Spor oyunlarından savaş oyunlarına kadar, strateji oyunlarından şehir kurma simülasyonlarına kadar…
Arttırılmış gerçeklik, sanal gerçeklik ve harmanlanmış (mixed) gerçeklik çözümleri giderek yaygınlaşacak, kullanım alanları giderek gelişecek. Sağlıktan eğitime, e-ticaretten turizme, Endüstri 4.0 alanlarından enerji şebekelerine, eğlenceden haber alma ve haber durumuna kadar pek çok alanda gerçek dünyanın üzerine dijital bir kaftan serilecek.
Gerçek dünyada olan neredeyse her şeyin dijital bir izi olacak. Google Earth programına baktığınızda sokak sokak dünyanın pek çok şehrini oldukça ayrıntılı bir şekilde gezebilirsiniz, hem de bilgisayarınızın başından hiç kalkmadan… Sanayide dijital ikizlerin yaygınlaşması ile her fabrikanın, her deponun, her kamyonun, her forkliftin bir dijital ikizi olacak. Masanızın başından kalkmadan, tatilde bile olsanız dizüstü bilgisayarınızdan, tabletten veya cep telefonu ekranınızdan şirketinizi, sevkiyatlarınızı, üretiminizi göreceksiniz.
Bunlar çok değerli ve çok yararlı gelişmeler. Engelli vatandaşların ve dezavantajlı kesimlerin süreçlere dahil edilmesi, dünyanın küçülmesi, farklı dillerde ve kültürlerde yaşayan insanların birbirine yaklaştırılması bakımından dijitalleşme, müthiş fırsatlar barındırıyor. Tabii ki olumsuz bazı sonuçlar da yok değil. Dijital dünyanın çok büyük tehditleri de var. Hepimiz bunlardan endişe ediyoruz. Bazıları hayali, bazıları gerçek… Ama bunlar var diye, bu nimetlerden vazgeçemeyiz. İnterneti kapatabilir miyiz? Yapay zekadan vazgeçebilir miyiz? Penisilinden, röntgenden, nükleer teknolojilerden vazgeçebilir miyiz? Hayır. Ama tehditleri var mıdır? Kesinlikle. Bunlara da çok dikkat etmek zorundayız.
Peki, ne yapabiliriz?
Bu anlamda sessiz çoğunluk, sağduyusunu korumalı, bilinçli nesiller yetiştirmeli, doğru kullanım şekillerine odaklanmalı ve topluma örnek olmalı. Gürültü çıkaran, manipülasyon yapan, hırsızlık yapan, özetle yanlış yolda olan, kötü niyetli olan, azınlıktır. Bunlar her zaman olacak. Elimizden geldiğince bunları kanuna sevk etmeli, trafikten uzaklaştırmalıyız. Ama ne olur, teknolojiyi suçlamayalım. Zira teknolojinin bir suçu yok. Onu kullanan insanın suçu var. Hepimiz her gün elimize bıçak alıyoruz. Bir bıçak ile insan da öldürülür, heykel de yapılır, salata da hazırlanır. Tercih bizim!
Bugün dijitalleşme dediğimizde akla yapay zekâ, algoritmalar gibi pek çok kavram ve konu geliyor. Artık tüm bunlar hayatımızın içinde ve bir parçası oldu. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Ben iyimser bir insanım. Teknolojinin hayatlarımızı güzelleştirdiğini düşünüyorum. Bilim ve sanat, medeniyetimizin ilerlemesini sağlıyor. Bilimden yararlanarak ve sanattan esinlenerek teknoloji gelişiyor. Matbaa, buhar makinesi, içten yanmalı motor, internet, cep telefonu, yapay zeka gibi sonuçlar var. Bunun üzerine uygulamalar çıkıyor, inovasyon oluyor, ekonomik etki yaratıyor, toplumsal dönüşüm, hukuki adaptasyon, siyasi formasyon gelişiyor. Bugünlere böyle geldik. Yarınlara doğru giderken de böyle yürümeye devam edeceğiz. Yapay zekâ sayesinde enerji sorunu çözülecek, trafik rahatlayacak, sağlıkta pek çok iyileştirme görülecek, akıllı evlerden akıllı fabrikalara kadar, eğitimden adalete kadar, pek çok farklı uygulama alanı olmaya başladı, daha da olacak.
Yanı sıra kötü şeyler olacak mı? Tabi ki! Yanlış haberler, nefret söylemleri, siber terör, otonom silahlı sistemler… Ama bunlar var diye, teknolojiden vazgeçemeyiz. Olabildiğince regüle etmeliyiz, olabildiğince etik kurallar belirlemeliyiz ve olabildiğince insanların bu tür kanunlara, kurallara ve ortak değerlere uymalarını sağlamalıyız.
Çağ öyle bir noktaya geldi ki ticari anlamda da koşullar değişti. Markalar ve global firmalar artık yapay zekayı dikkate alıyor. “Yapay zekaya pazarlama” desek, siz neler söylersiniz?
Yapay zekâ, temel bir teknoloji. Her şeyin içine giriyor ve girmeye devam edecek. Pazarlamaya da girecek, yönetime de… Üretime, eğitime, sağlığa, insan kaynaklarına ve akla gelebilecek her alana… 3-5 yıl daha yapay zekâyı tartışacağız ama ondan sonra kanıksayacağız. Gartner buna Hype Cycle der. 3-5 yıl sonra çok acayip, yeni bir teknoloji gündemi, manşetlere oturacak. Yapay zekâ ilerlemeye devam etse de manşetlerden ve gündemden düşecek. Ama tabii ki gelişmeye devam edecek, çözümler olgunlaşacak; veri miktarı arttıkça, öğrenme metotları geliştikçe, çok daha hızlı ve çok daha gelişmiş çözümler, hayatımızın her alanına girecek.
Yapay zekaya pazarlama, sektörleri nasıl değiştiriyor ve daha neleri değiştirecek?
Hassasiyet artacak. Pazarlama için harcanan her kuruş, çok daha yerinde harcanacak. Düne kadar görülemeyen ve hesaplanamayan bağlantılar, korelasyonlar, ipuçları ve öngörüler, hesaplanır hale gelecek. Markalara ve müşterilere daha değerli teklifler oluşturulacak. Hatta pek çok işlem, otonom hale gelecek. İnsanlar angarya, rutin, katma değeri düşük işlerden kurtulacak; daha yüksek empati ve yaratıcılık gerektiren işlere odaklanacak. Hem kendileri hem de müşterileri için daha az çalışarak daha yüksek katma değer elde edecekler.
Algoritmalar hayatımıza nasıl yön veriyor? Geçmişten bugüne nasıl bir etki olduğunu söyleyebiliriz?
Algoritmalar özellikle internet devlerinde içeriğin belirlenmesi, müşteri deneyimin kişiselleştirilmesi konusunda bugün itibariyle oldukça belirleyici. Amazon’daki tavsiyeler, ileri analitik ve yapay zekâ ile hesaplanıyor. Netflix, izleme tavsiyelerini yapay zekâ ile hesaplıyor. Facebook ne göreceğinizi, kiminle arkadaş olacağınızı, neler beğeneceğinizi yapay zekâ ile hesaplıyor. Youtube tavsiyeleri, Twitter paylaşımları, Uber rotaları, Spotify müzik tavsiyeleri, Endüstri 4.0 optimizasyonları ve daha niceleri yapay zekâ ile hesaplanıyor, daha da hesaplanacak.
Bundan sonra hastalıkların çözülmesi, trafik sıkışıklıkların önlenmesi, eğitimdeki kalitenin arttırılması, Endüstri 4.0 kapsamında üretimin daha verimli hale getirilmesi gibi pek çok alanda yapay zekâ çığır açacak. Bunların dışında belki bugün hiç akla gelmeyen, onlarca, yüzlerce yeni alanda inovatif fikirler, çözümler ve iş modelleri karşımıza çıkacak.
Dijital dönüşüm için nereden başlamak gerekir? Özellikle perakende sektörü bakımında konuyu nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Dijitalleşme, bir gerçek. Dijital dönüşüm bir tercih değil, bir zorunluluk. Öncelikle dijitalin etkilerini iyi analiz etmek gerekiyor. Fırsatlar, tehditler, endişeler, gereksinimler… Buna istinaden her kurumun bir dijital dönüşüm stratejisine ve bunu nasıl hayata geçireceğine dair bir dijital dönüşüm yol haritasına ihtiyacı var. Ayrıca bunları destekleyecek bir dijital kültür dönüşümü de gerekli. Zira bu dönüşüm, insanlarla gerçekleştirilecek. Davranış değişiklikleri, mesela çevik yaklaşım gibi; zihniyet değişiklikleri, mesela müşteri odağı gibi; iş modeli değişiklikleri, mesela ekosistem ve platform iş modelleri düşünmek gibi; yetkinlik değişiklikleri, mesela analitik ve yaratıcılık gibi…
Kolay değil, ama mümkün.